In-Yer Face Tiyatrosuna Kısa Bir Bakış

1990’lı yılların başında Britanya’da genç yazarların başını çektiği bir grup, yazdıkları oyunlarla epey dikkat çekmişti. Bu oyunlarda tabu olarak sayılabilecek konular bütün çıplaklığıyla işleniyor, sahnede kullanılan dil son derece argo unsurları içeriyor dahası oyunun sahnelenmesi esnasında şiddet, cinsellik gibi ögeler hiçbir sansüre uğramaksızın izleyiciye bütün gerçekliğiyle gösteriliyordu. Bu oyunlar, kara-kutu olarak adlandırılabilecek küçük tiyatro sahnelerinde, izleyici ile yüz yüze oynanıyor, bu sayede etkilerini arttırıyordu.

Daha sonraları, In-Yer Face (Suratına) Tiyatro olarak adlandırılacak bu akım, büyük yankı uyandırdı. Bir kısım eleştirmen ve izleyici oyunların içeriğini oldukça sert bir dille eleştiriyor, hatta oyunları izleyenler arasında gösterimler sırasında fenalık geçiren ya da oyun esnasında oyunculara küfür ederek salonu terk edenler oluyordu. Başka bir kesim eleştirmen ve izleyici ise bu yenilikçi, çağdaş ve sıra dışı akımdan oldukça etkilenmişti ve bu tiyatroyu teşvik ediyorlardı.

2000’li yıllarda bu akım In-Yer Face Tiyatrosu olarak tanımlandı ve etkisini sürdürdü. 90’lı yılların başındaki kendine has özellikleri tamamıyla taşıyan yeni metinlerin yazılmasının yanı sıra etkilerini dram, kara komedi gibi oyunlarda da gösterdi. Peki In-Yer Face Tiyatrosunu farklı ve aykırı kılan neydi?

Öncelikle oyunların işlediği konular günlük hayatın karanlık yüzünü oluşturuyor, seyirciyi sert bir yüzleşme ile karşı karşıya getirerek onlarda şok etkisi yaratıyor ve onları düşünmeye, sorgulamaya itiyor bu son derece gerçekçi yaklaşımla katharsisi yaşatıyordu. In-Yer Face Tiyatrosunun isim babası Aleks Sierz bu akımı şöyle ifade ediyor:

“Suratına tiyatronun en geniş tanımı şöyledir: Seyirciyi ensesinin kökünden tutup mesajı alıncaya kadar silkeleyen oyunların tümü. Bir sansasyon tiyatrosudur. Hem oyuncuları hem de seyircileri geleneksel tepkilerin dışına iter, sinir uçlarına dokunur, alarma geçirir. Genellikle şok taktiklerine başvurur ya da şoke edicidir; çünkü söylemlerinde veya yapısında yeni ya da seyircinin alışık olduğundan çok daha cesur ve deneyseldir. Ahlaki normları sorgulayarak, sahnede nelerin gösterilip nelerin gösterilemeyeceğine dair hâkim kanıları aşağılar, ayrıca çok daha ilkel duyguları da tıngırdatarak tabuları, devirir, yasak olandan söz eder, rahatsızlık yaratır.”[1]

Bu bağlamda ilk sahnelenen In-Yer Face oyunları izleyicilerde büyük yankı uyandırmıştır. Örneğin, bu akımın önemli temsilcilerinden kabul edilen Sarah Kane’nin Blasted oyunu orta yaşlı bir gazeteci ve genç bir kadın olan aile dostu arasındaki istismara dayalı cinsel ilişkiyi gösteren bir oyundur. Oyunun sonunda adam tecavüze uğrar, gözleri oyulur ve ölü bir bebeği yemeye çalışır. [2]

Sahnelenme konusunda In-Yer Face tiyatrosu bütün gerçekliği tüm çıplaklığıyla sahnede göstermekten kendini geri koymaması da izleyici üzerinde büyük bir etki bırakmıştır. Akımın önemli Yazarlarından Mark Ravenhill’in, Shopping and F***king oyununda, oyun Lulu ve Robbie’nin Mark’a hazır yemek yedirmeye çalışması ve bunun üzerine Mark’ın kusmasıyla başlar. Pek çok yapımda, Mark kusmaya çalışır gibi görünmez; ağzından gerçek anlamda kusmuğun çıktığı görülür. Oyun başlar başlamaz karakterlerden birinin kusması seyirci için oldukça şaşırtıcıdır. Lulu’nun tepkisinden de anlaşıldığı gibi Mark son günlerde sürekli kusmaktadır. Dramatik tiyatroda bu sahne Mark’ın midesinin bulandığını söylemesi ve önceki günlerde olduğu gibi kusacağını belirtmesi ile son bulabilirdi. Ancak, Suratına Tiyatronun postdramatik tiyatro ile ortak noktası olan seyirci üzerine bir tür “saldırı” gerçekleştirerek olanı gösterme çabası bu sahnede oldukça açık görülmektedir. Seyirci, kusma eylemini adeta bizzat yaşamaktadır.[3]

In-Yer Face Tiyatrosunun hem dilde hem de sahnelemedeki çıplaklığı, ortaya koyduğu çarpıcılık ve izleyiciyi bu denli kışkırtması, başta büyük tepkiler çekse de zaman içerisinde tiyatro izleyicisi tarafından kabul görür ve sevilir. Etkisi zamanla Britanya’yı aşarak tüm dünyaya yayılır. Hem yazılan ilk oyunlar Dünya’da farklı ülkelerde sahnelenmiş hem de farklı ülkelerden yeni metinler ortaya çıkmıştır. Suratına Tiyatronun yarattığı bu etki sadece kendi içinde sınırlı kalmamış ve diğer oyun türlerini, yapımları hatta oyun yazımı ve sahnelemeye ilişkin kabulleri de bir şekilde etkisi altına almaya başlamıştır.

Bu akımın önemli unsurlarından bir başkası da oyunların sahnelendikleri yerler ve süreleri olmuştur. Sahnelenen oyunlar genellikle tek perde olarak en fazla 90 dakika olarak sahnelenmiş, perde verilmeyen oyunların etkisi daha fazla artmıştır. Sahnelemede ise büyük tiyatro salonları yerine izleyicinin sahneye, dolayısıyla oyunculara oldukça yakın olduğu küçük, kara-kutu (black-box) sahneler tercih edilmiş, bu husus da sahnelenen oyunun etkisini arttırmıştır. Tiyatro yönetmeni Max Stafford-Clar, in-yer-face oyunlarının oynandığı küçük stüdyo tiyatrolarını seyirciyle olan yakınlık ve samimiyetten dolayı sıcak bir fırına; sahne ile izleyiciler arasında büyük mesafelerin olduğu ve oyunun daha objektif ve uzak bir mesafeden izlendiği geniş klasik tiyatroları ise buzdolabına benzetir. [4]

Suratına tiyatronun ülkemize gelmesi ise 2000’li yıllarda olmuştur. Bu tiyatro oyunlarının Türkiye’de yaygınlaşması, beğenilmesinin öncüleri arasında 2005 yılında kurulan DOT yer alır. Hiç kuşku yok ki, oldukça sansasyonel olan in-yer face oyunları ülkemizde hemen kabul görmemiş, pek çok tepkiyle karşılaşmıştır. DOT’un kurucularından Murat Daltaban, Philip Ridley tarafından yazılan Mercury Fur (Kürklü Merkür) isimli oyunun sahnelenmesi esnasında karşılaştığı bir tepkiyi şöyle aktarmaktadır:

“Oyunun tam orta yerinde çıkan bir grubun en öfkeli kişisinin söyledikleri çok ilginçti; oyunun geriliminden elleri ve sesi titriyordu, öfkeden gözleri dışarı uğramıştı ve sürekli şöyle diyordu: “Cuma gecemi mahvetmeye ne hakkınız var sizin? Bu gecenin devamında eğlenecektik arkadaşlarımla. Ama şu hâlime bir bakın!”. Oyunların etkisi seyircinin hiç beklemediği bir anda ortaya çıkıyordu. Seyirciyi şoke ediyordu. Büyü gibiydi. Bir rock konserinin etkisinden daha güçlü bir etki yaratıyordu. Bu yaşananlar yepyeniydi ve en yüksek dozdaydı. Hem seyirci hem de sanatçı için.”[5]

İlerleyen yıllarda In-Yer Face Tiyatrosuna dair pek çok metin ülkemizde sahnelenmiş birçok yerli metin yazılmıştır. Tam anlamıyla In-Yer Face olmasa bile bu tiyatronun etkilerinin açıkça hissedildiği, Martin Mcdonagh tarafından yazılan Yastık Adam gibi oyunlar Devlet Tiyatrolarında sahnelenmiştir. Bu oyunun Devlet Tiyatroları bünyesinde sahnelenmesi oldukça önemlidir zira belki de ülkemizde Devlet Tiyatroları bünyesinde ilk kez bu kadar “sarsıcı” ve “kışkırtıcı” bir metin sahneye konmuştur.

İlham Yazar rejisiyle Ankara Devlet Tiyatrosunda sahnelenen Yastık Adam’da şiddet ve vahşet eylemlerinde çocukların kurban olarak seçilmesi, yani toplumun en masum bireylerinin acıyla kıvranması bir yandan korku atmosferini yaratırken, diğer yandan da izleyicide kızgınlık, kırgınlık ve tiksinti yaratmaktadır.[6] Oyunun çarpıcı konusu izleyicinin yüzüne bir tokat gibi inerken, başarılı prodüksiyonu ve çarpıcı metniyle izleyiciler tarafından oldukça övülmüş ve beğenilmiştir.

Günümüzde In-Yer Face Tiyatrosunun 90’lı yıllardaki hâlinden uzaklaştığı ve kimlik değiştirdiği kabul edilmektedir. Aleks Sierz bu durumu, “2000 yılından bu yana, Britanya tiyatrosunda bir yeni metin patlaması daha yaşandı. Hatta doksanlarda görüldüğünden daha büyük bir patlamaydı bu. Ancak biçim ve içerik anlamında bu yeni metinler artık birer ‘Suratına Tiyatro’ örneği değildi: Karşımızda yeni bir biçim ve teknik itibarıyla geniş bir yelpaze vardı artık.[7]şeklinde ifade ederken Doç. Dr. Dilek İnan bu değişim hakkında, “1990’ların sonunda in-yer-face etkisini kaybetmiş, bunun yerine belgesel tiyatro ve büyük sahne tiyatroları gibi yeni oyun biçimleri ortaya çıkmıştır. Konuları oldukça spesifik olan in-yer face tiyatrosunun yerine daha küresel konular, Avrupa’nın yeniden şekillenme sürecinde yaşanan travmalar, Thatcherizm’in etkileri, tüketim odaklı bir toplumun yükselişi çekirdek ailenin yıkılışı gibi konuları işleyen oyunlar yazılmıştır. Bütün bu oyunların tamamı ‘Yeni Yazın’ı oluşturur.”[8] demektedir.

Bugün itibarıyla artık bir tiyatro metninin veya oyunun In-Yer Face Tiyatrosu olup olmadığının pratik veya teorik bir önemi kalmamıştır. Nitekim Suratına tiyatronun 90’lı yıllarda yarattığı devrimin etkileri oyun türü fark etmeksizin, hem oyun metinlerinde hem sahnelemelerde halen açıkça hissedilmekte, yazarların, rejisörlerin ve oyuncuların oyunlara yaklaşımını etkilemektedir. Oyunlar yazılırken veya sahnelenirken, derdini anlatma noktasında daha cesur davranabilmekte, insanlığın karanlık noktalarını apaçık seyircinin yüzüne vurmaktan çekinmemektedir.


[1] Aleks Sierz. “Suratına Tiyatro. Britanya’da In-Yer Face Tiyatrosu”. Mitos-Boyut Yayınları. İstanbul 2009. Sf.18

[2] Oscar G. Brockett, Franklin J. Hildy. “Tiyatro Tarihi”. Mitos-Boyut Yayınları. İstanbul 2016. Sf. 556

[3] Sibel İzmir. “Yazar-Seyirci-Sahne Üçgeninde Mark Ravenhill’in İki Oyunu”. Postdramatik Tiyatro ve İngiliz Tiyatrosu. Mitos-Boyut Yayınları. İstanbul 2016. Sf. 65

[4] Dilek İnan. “İngiliz Tiyatrosu 1995-2015. Yazarlar ve Eserlerinden Seçkiler”. Palet Yayınları. Konya 2017. Sf. 36

[5] Aleks Sierz. “Suratına Tiyatro. Britanya’da In-Yer Face Tiyatrosu”. Murat Daltaban Önsözü. Mitos-Boyut Yayınları. İstanbul 2009. Sf. 10

[6] Gülşen Sayın. “Martin Mcdonagh Tiyatrosu”. Nobel Yayın. Ankara 2009. Sf. 112

[7] Aleks Sierz. “Suratına Tiyatro. Britanya’da In-Yer Face Tiyatrosu”. Murat Daltaban Önsözü. Mitos-Boyut Yayınları. İstanbul 2009. Sf. 5

[8] Dilek İnan. “İngiliz Tiyatrosu 1995-2015. Yazarlar ve Eserlerinden Seçkiler”. Palet Yayınları. Konya 2017. Sf. 35