Parodinin Parodisi: Jeanne d’Arc’ın Öteki Ölümü

Jeanne d’Arc’ın Öteki Ölümü

Tiyatro bir hayali sahnede gerçeğe dönüştürmek gibi hiç de küçümsenmeyecek bir düşünce üzerine kuruludur. Çoğu zaman onu korkutucu kılan ve dolayısıyla zapt edilmesi gereken bir şeymiş hissi uyandıran da budur. Ancak bazen tiyatronun bu dönüştürme ihtimalini şaşırtıcı biçimde yine tiyatrocuların kendisinin hafife aldığını görüyoruz. Ant Aksan yönetiminde Bornova Belediye Şehir Tiyatrosu’nun Jeanne d’Arc’ın Öteki Ölümü oyunu bu tarzda bir oyun.

Tristan Tsanev’in Fransız ulusal kahramanı Jeanne d’Arc’ın efsanevi yaşam hikayesini başka bir gözle yeniden anlattığı oyun 6. Nilüfer Tiyatro Festivali kapsamında BBŞT tarafından sahnelendi. İnsanın milliyetçilik, din ve çıkarlara dayalı politikalar karşısında aldığı hazin pozisyonu aktarması adına oyunun bugün, bu koşullarda sahnelenmesini değerli bulmakla beraber uygulamada, metne yaklaşımda ve sahnede anlam üretirken ortaya konan tercihlerin beraberinde bazı riskler taşıdığını da belirtmek gerekir. Jeanne’ın uzun açılışının ardından seyircilerin arasından sahneye gelen Tanrı ve onun aşkın kimliği üzerinden yapılan komiklikler her ne kadar seyirciyi güldürmüş olsa da metni bağlamından koparıyor ve Tsanev’in sözünün seyirciye ulaşmasını engelliyor. Bu parodinin parodisi niteliğini taşıyan ve adeta orta çağın kendine has kabalığını aratmayacak esprilerin, göndermelerin sıklığını düşündüğümüzde orijinal metne yaklaşımda bir sıkıntı olduğunu seziyoruz. Çünkü Tsanev’in metninde ayan beyan ortaya konmuş düşüncelerin bu oyunda köpürtüldüğünü görebiliyoruz. Yoksa, hiç yeri değilken giren ve oyunu tam ortasından bir bıçak gibi kesen Careless Whisper şarkısını başka türlü yorumlamak mümkün değil. Tüm oyun boyunca seyirciden gelen en yüksek reaksiyonun bu şarkı aracılığıyla gerçekleşiyor olması başta bahsini ettiğimiz dönüştürücülük meselesi üzerine biraz daha düşünmemizi gerektiriyor. Çünkü bunu es geçersek, böyle bir amacınız olmasa bile, kelimenin iki yönlülüğü dolayısıyla seyirci üzerinde bırakmayı planladığınız etki tam tersi yönde de gerçekleşebilir.

Ant Aksan’ın, oyunu tamamen kaba güldürüye indirgeyen yaklaşımı ve kritik noktalarda yaptığı riskli tercihleri maalesef oyunculuk, dekor ve ışık tasarımları üzerine etraflıca düşünmeyi sonraki meseleler haline getiriyor. Ancak yine de Gülin Bakkaloğlu, İbrahim Güngör ve Hasan Gökhan Olcay’ın haklarını teslim etmek gerek, kendilerine verilen görevleri layığıyla yerine getirdiklerini görüyoruz. Öte yandan İlker Şahin’in tasarladığı; büyük, ahşap bir çarkı andıran tekerlek Jeanne’ın içinden çıkamadığı sorunlarını seyirciye aktarmada önemli rol oynuyor.

Sonuç olarak, ne yazık ki, BBŞT’nin prodüksiyonunda Jeanne’ın çelişkileri yıkıcı bir komiklik altında eziliyor. Oysa asıl meseleyi ıskalamadan; Jeanne’ın, Tanrı’nın ve Cellat’ın, bu çelişkiler karşısındaki yıkımlarını izlemek ve üstüne düşünmek ne keyifli olurdu.