Çocuk… Kadın… Oyuncu… “Bir Mülazım Artist Afife Jale”
Tarih 27 Mart’ı gösteriyordu. Bilirsiniz 27 Mart sadece tiyatroya emek verenler için değil seyirci için de önemli. Aylar öncesinden o gün için hazırlıklar başlar ülkemizdeki ve Dünya’daki bütün sahnelerde. Tıpkı Shakespeare’ın “As You Like It(Beğendiğiniz Gibi)” adlı oyunundan literatüre geçen “Bütün dünya bir sahnedir ve kadın erkek herkes birer oyuncu. Sıraları geldikçe ya girer, ya çıkarlar. Her insan nice roller oynar ömrü boyunca.” sözünden hareketle, kimi zaman seyirci, kimi zaman oyuncu olduğumuz sahneleri doldururuz. Sahnenin hikâyeleri anlatmak için bir araç olduğunun bilincinde 27 Mart’ta seyirci olarak koltukta yerimi aldım. Ah pardon! Az kalsın unutuyordum, çok sevdiğim bir kadın arkadaşımla birlikte tabii. Cümlede arkadaşımın kadın olduğunu belirtmemdeki sebep cinsiyetçilik yapmak değil, izlediğimiz oyunun çok sevdiğim bir kadının hikâyesini anlatması ve iki kadın olarak, ikimizin de o kadının hikâyesine hayranlık duymamız. Çok sevdiğim ve hikâyesini “İn Oyuncuları”ndan izlediğim o kadın, ilk Türk Müslüman kadın oyuncu Afife Jale’den başkası değil. Kadın hikâyeleri çok kıymetli ve bu, salt kadın olmalarından değil, hikâyelerini yazmak için verdikleri mücadeleden. Eğer o sahneye çıkmak istiyorsanız büyük fedakârlıklarda bulunmanız, var olmak için yok olmanız ve bir daha var olamayabileceğinizin ayırdına varmanız gerekiyor. Üstelik sahneye çıkan ilk Müslüman Türk kadın oyuncusu olmayı kafaya koyduğunuzda zorluk katmerleniyor. 1902 yılında Kadıköy’de doğduğunu anlatarak hikâyesine başlıyor Afife, daha çocuk yaşta oyunculuk ateşi düşüyor içine. Dedesi Doktor Sait Paşa ile gittiği oyun çıkışı, kadınların neden oyunda yer almadığını sorgularken buluyor kendini. Türk Müslüman kadınların sahneye çıkamayacağı cevabını almak şaşırtıyor onu, o gün hayatının kararını veriyor, Türk Müslüman kadın oyuncu olarak sahneye çıkacak ne pahasına olursa olsun! Sahi “var olmak” isteyen bir kadının önünde kim durabilir ki? Orta hâlli bir ailenin üç çocuğundan biri olarak İstanbul Kız Sanayi Mektebi’nde eğitim görüyor, o dönemde kadın olarak eğitimli olmak önemliydi ama onun gönlünde oyuncu olmak vardı. Diğer kardeşlerinden farklı olduğunu dile getirirken seyirciler olarak bize de bunu inandırıyor. Derler ya insan bir şeyi gönülden isterse muhakkak hayat onu önüne çıkarır. 10 Kasım 1918’de, Dârülbedâyi bugünkü adıyla İstanbul Şehir Tiyatroları sınav açıyor, Afife sınava giriyor. Yasak kalkmamıştır ama kurum Türk Müslüman kadınların sadece kadınlara özel oyunlarda yer almasına izin vermiştir. Afife sınavı kazanır, Dârülbedâyi’ye kabul edilen beş Türk Müslüman kadından biri olur. Bir “Mülazım Artist”(stajyer oyuncu) olarak Dârülbedâyi’de yer alır. Hayallerine ulaşmak için büyük bir adım atmıştı ancak yolun başındaydı. Afife’nin oyuncu olmaktaki inadı, sınavı kazandığındaki sevinci ve ailesinin özellikle babasının hayallerine karşı çıkması, kadın oyuncu olmanın kötü bir şey olarak nitelendirilmesi onu da, izleyeni de duygulandırdı. Afife; temiz, iffetli ve namuslu anlamında ve oyunculuğu seçerek kötü kadın olmadığını anlatmak durumunda kalması üzücü oyunda ve gerçekte. Afife neredeyse iki yıl oyunların provasına katılıp sahneye çıkamıyor fakat bu onu yıldırmıyor, bu yolda yürümek kolay değil ve “o anın” sabırla gelmesini bekliyor. Bu arada Hüseyin Suat, “Yamalar” adlı oyunu sahneye koyuyor ve “Emel” karakterini Eliza Binemeciyan adlı yabancı bir oyuncu oynayacak. Oyunun 13 Nisan 1919’da Kadıköy’deki Apollon Sineması’nda ilk gösterimi yapılacak. Ancak Afife’nin biraz kıskançlık duyduğu Eliza’nın Paris’e gitmesi gerekiyor, onun yerine kadın oyuncu arıyorlar. Bu kişi Afife’den başkası değil, kafasına koydu ya oyuncu olmayı, kader ona yardımcı olacak! Jale takma adıyla Eliza Binemeciyan’ın yerine sahneye çıkıyor. Apollon Sineması’nın bugünkü Rexx Sineması olduğu bilgisini duyuyoruz oyuncunun ağzından, aklıma 2020 yılında sinemanın kapatılacağına dair haber geliyor, üzülmüştüm. Bir yerlerden görüyorsa o da üzülmüştür. Sahneye adım atarak oyunculuğa adım atıyor Afife. O günden sonra Afife Jale oluyor, tarihe geçip günümüze ulaşıyor ismi. Sahneye çıkarken duyduğu heyecanı anlatıyor, onu canlandıran Begüm Sarp’ta da benzer bir heyecan yakalıyorum. Hüseyin Suat Bey “sanat fedaisi” olarak nitelendiriyor onu. Hüseyin Suat Bey haklıymış, gerçek bir fedakâr Afife. Ailesinden, evinden, gençliğinden, sevdiklerinden fedakârlık ediyor. En mutlu olduğu yere, sahneye çıkmaya devam ediyor. Oyunları defalarca polis tarafından basılıyor, bir şekilde kurtuluyor, kaçma kovalamaca esnasında ömür boyu bırakmayacak şiddetli baş ağrıları eşlik ediyor. O, ağrılarla savaşırken sahnede kullanılan efektler yaşadığı zorluğu yansıtır cinstendi, başarılıydı. Eğer ışıklara hassasiyetiniz varsa sahneyi takip etmek zorlayabilir. Müslüman kadınların sahneye çıkması tekrar yasaklandığında görevine son veriliyor. Yaşadığı umutsuzluktan kaynaklı baş ağrılarından kurtulmanın yolunu doktorunun verdiği morfinde buluyor. Sahnenin fedaisinin morfin bağımlılığı tiyatroya bağlılığını ele geçiriyor. Yaşadığı sancılı süreçten ne vakit sonra Cumhuriyet’in ilanıyla, Türk Müslüman Kadın oyuncuların önündeki engel kalkmasıyla sahneye dönüyor. Unutulma telaşı, eski Afife Jale olamama korkusu, morfinin vücuduna verdiği zarar, hayatının baharında olan birinin böylesine acı çekmesi… Afife yoğun duygular yaşıyordu. Oyuncu Begüm Sarp da buna ayak uydurmalıydı, heyecandan olsa gerek entonasyon sorunu yaşadı bazen. Oyun yaklaşık 45 dakika sürüyor, Afife Jale’nin hayat mücadelesi ise yaşına, oyuna sığamayacak denli büyük. O, hastane odasında, çocuk gibi kıvrılıp, yatak üstünde hikâyesini anlatırken yanına uzanmak istedim. Umut aşılamak, güzelliklerden bahsetmek, acısını dindirmek bir nebze. Acaba “Bir Bahar Akşamı” rastladığı, ona şarkılar yazan, ilk ve tek aşkı Selahattin Pınar dindirebilmiş miydi acısını? Belki bir süre ama her güzel şeyin sonu vardı, Selahattin Pınar ne kadar uğraşırsa uğraşsın, çekip alamamıştı morfinin kucağından sevdiğini. Kendi de gidemiyordu, aşkın her şeye galip gelmesi masallarda olurdu. Begüm Sarp’ın kısacık “Bir Bahar Akşamı” performansı ise hoştu. Oyunun tanıtımları için hazırlanan videoları da merak uyandırıcı buldum, oyunu izlemeden önce bakın derim ve afiş de atmosfere uygun hazırlanmıştı. “Bir Mülazım Artist Afife Jale”ye ruh veren Begüm Sarp aynı zamanda oyunun yazarı, Afife’ye benzerliğinin yanında, oyuna ismini yazdırması hayranlık uyandırıcı. Ona yönetmen olarak eşlik eden H. Başak Vural da oyunculuk kökenli. İki yetenekli kadından nefis bir ortaklık çıkmış. Karşılaştığı bütün zorluklara rağmen hikâyesini hayata ve tiyatroya yazmayı başaran Afife Jale’yi onlardan izlemek güzeldi.