DDX:S3E6 Merve Engin, Kıy-Ot-Böy, Commedia dell’Arte, Tiyatronun İyileştirici Gücü
Merve Engin’le Ankara’da konservatuvar okuduğu yıllardan başlayarak İtalya’ya uzanan yolculuğuna; yıllardır sahnede can verdiği Commedia dell’Arte örneği olan “Kıyıya Oturmanın Böylesi” adlı oyununa dair tiyatro paydasında pek çok konuda oldukça keyifli bir söyleşi geçekleştirdik.
Merve Engin’e yönelttiğimiz sorular şunlardı:
Herkesin bu hayatta anlam arayışı bambaşka elbette; peki sizin için bu yolculuk tiyatroya nasıl evrildi diyerek başlayalım isterseniz.
Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda okurken Ankara’da deneyimlediğiniz tiyatro pratiğine dair de konuşalım istiyorum, doğrusu naçizane bir Ankara seyircisi olarak şehrin etkisini merak ediyorum.
2006 yılında mezun olduktan sonraki yol ayrımınızda İtalya fikri nasıl ortaya çıktı peki; neydi sizi bu yolda motive eden güç diyerek biraz da o uğurdaki emeklerinizi/kazanımlarınızı konuşabiliriz.
Şimdi de on yılı aşkın bir süredir sahnede can verdiğiniz -ve bence adeta tiyatro oyunculuktur dedirten-eşsiz performansınıza “Kıyıya Oturmanın Böylesi” adlı Commedia dell’Arte varyasyonuna gelelim; geçtiğimiz yaz Bozcaada Tiyatro Festivali kapsamında Kasaba Bozcaada’da izleme şansı bulduğum ve açıkçası o anki fiziksel mekânın sınırlarını zorlayarak seyirciyi oyuna dâhil edebilmek için üstün çaba gösterdiğinizi ve muazzam bir oyunculuk şöleni ortaya çıkardığınızı hatırlıyorum, bir kez daha tebrik etmek isterim.
Bu noktada 16. yüzyıl İtalya’sında ortaya çıkan ve evrensel nitelikleri olan maskeli karakterleriyle öne çıkan bu tiyatro formunu meraklısı için biraz açabiliriz belki.Tek kişilik oyunlara karşı alışılagelen önyargının aksine benim için bu oyunlar tercih sebebi bile olabiliyor; çok daha cesur ve samimi işler görüyorum -ki bu tek başınalığın yaratıcılığa son derece katkı sağladığı da aşikâr; bu noktada sizin metin seçimindeki kıstaslarınızı sormak isterim.
Peki, yıllardır bambaşka dünyalara oyunculuğuyla can veren biri olarak hatta yazarlık açısından tiyatroya kattıklarınızı da düşünerek sormak isterim; oyuncunun nihai bir hedefi var mıdır?(Oyuncu-yönetmen-yazar denklemi)
Tiyatronun iyileştirici rolüne dair de konuşmanızı isterim çünkü bizzat 2011 Van depreminde sahada o güç koşullarda bunu deneyimlediğinizi ve nasıl izler bıraktığınızı okumuştum bir söyleşinizde; hele ki şu son yıllarda zaten yetersiz olan kültür sanat politikalarına bir de pandemi sürecinin eklenmesiyle zor günlerden geçen “bir tutam umut” dileyenler adına neler söylemek istersiniz?
Son olarak bizim yayın adımız da olan Dördüncü Duvar kavramına dair düşüncelerinizi merak ediyorum doğrusu; her ne kadar seyirciyi başrol olarak algılayan bir anlayışınız olduğunu anlamış olsam da sizden duymak isterim.
Kendisine bu hoş sohbet için çok teşekkür ederiz.