Fahrenheit 451: Fikirleri Yakabilir Misiniz?
Yaşamakta olduğumuz pandemi süreciyle alışkanlıklarımız da değişti. Sevdiklerimizle daha az bir araya gelir olduk, daha önce yaptığımız birçok aktiviteyi yapamaz olduk ya da onları yapabilmek için başka çareler üretmek zorunda kaldık. Elbette pandemi sadece sosyal yaşantımızı, alışkanlıklarımızı etkilemedi. Hayata bakış açımızı, yapacağımız işleri, hâlihazırda yapmakta olduğumuz işleri de etkiledi. Dünyada olağanüstü bir durum yaşanıyordu, bu durumdan herkesin bildiği ve her zaman olduğu gibi ilk etkilenen sanat oldu. Covid-19 sosyalleşmemizin önündeki en büyük engel olurken hayat damarlarımızdan biri olan sanatla da aramıza mesafe koydu ne yazık ki. Ancak teknolojinin yaşadığımız sürece adaptasyonumuzu sağlamakta işimizi kolaylaştırdığını söyleyebilirim. Düşünsenize Londra’ya gidip oyun seyredebilmek için ne kadar büyük bir uğraş vermemiz gerekiyor ama tek bir tıkla National Theatre’dan Frankenstein’ı izleyebildik. Tabii her şeye bir tıkla ulaşmanın olumsuz yanları olduğunu, bilginin değersizleştiğini, bir şeyleri kolaylıkla elde etmenin insanı tembelleştirdiğini, sanatın kıymetsizleştiğini düşünenler de var, bu da ayrı bir bakış açısı. Ülkemiz de zorlu pandemi koşullarına ayak uydurmaya çalıştı, çalışıyor.
Sanatçılar pandemi şartlarına uyum sağlayarak ve günümüz teknolojisinin de nimetlerinden oldukça faydalanarak sanatı herkesin erişebileceği bir oluşum hâline getirmeye çalışıyorlar. Bu süreçte Erdal Beşikçioğlu’nun sahneye koyduğu ve başrolde oynadığı Fahrenheit 451’in Fişekhane’de yaptığı prömiyer, online olarak da yayımlanırken bu alanda Türkiye’de ilk olma özelliğini gösterdi. Kim derdi ki bir gün tiyatro sezonu zorlu şartlar altında açılacak ve bizler de bir oyunun prömiyerini evimizden tek bir tıkla izleyebileceğiz!
Erdal Beşikçioğlu’nun ve Tatbikat Sahnesi’nin oyunun prömiyerini online olarak da sergileyeceğini duyduğumuz andan itibaren tiyatroseverler olarak oldukça büyük bir heyecan içindeydik çünkü Türkiye’de ilk defa böyle bir şey yapılıyordu ve ortaya nasıl bir şey çıkacağını merak ediyorduk. Herkesin bildiği gibi Erdal Beşikçioğlu ülkemizin ve dünyanın gündemine karşı oldukça duyarlı bir sanatçı. Tabii ki pandemi sürecinde de onun ve kurduğu Tatbikat Sahnesi’nin böyle bir projeye ön ayak olması hiç şaşırtıcı değildi elbette. 7 Ekim günü saat 20.30’da oyunun başlamasından önce Tatbikat Sahnesi’nin sosyal medya hesaplarından kulis ve fuayeden canlı yayınlar izledik. Böylelikle o çok özlediğimiz sahne kokusunu ekrandan da olsa teneffüs edebildik. Elvin ve Erdal Beşikçioğlu’ndan online tiyatro prömiyeri fikrinin nereden doğduğuna dair bilgiler edindik. Yeni bir oyun prömiyerinin olmasının yanı sıra Türkiye’de ilk defa böyle bir proje yapıldığı için çok heyecanlılardı ve bu durum, ekrandan izleyenlere de yansıdı kesinlikle. Canlı yayında provadan küçük bir kesit de gösterdiler ve provayı izlerken izleyeceğim oyunla ilgili heyecanım biraz daha arttı.
Saat tam 20.30’da sanki gerçekten bir tiyatro salonundaymışçasına telefonumu kapattım, odamın ışıklarını kararttım ve bilgisayar ekranından seksen beş dakika, tek perde, ülkenin ilk online tiyatro oyununun prömiyerini seyretmeye başladım. Oyunla ilgili izlenimlerimi aktarmadan önce kısaca eserden bahsetmek istiyorum:
Oyun, sistemli olarak kitapların yakılıp yok edildiği bir gelecekte geçiyor. Baş karakterimiz Guy Montag de bu işi ustalıkla yapmakta olan bir “itfaiyeci”. On yıldır aksatmadan bu görevi gerçekleştiren Montag’in hayatıysa bir gün tümüyle değişiyor. Korkusuzca yaşanan, kitaplarla dolu bir geçmişin varlığını dile getiren bir genç kızla karşılaşan Montag, kendi hayatını ve iç dünyasını sorgulamaya başlıyor. Guy Montag sorgulamaya başladıkça değişiyor, değiştikçe bambaşka bir adama dönüşüyor, en sonunda sorgusuz sualsiz kabul ettiği hayat düzenine başkaldırıyor. Hikâyemiz bu şekilde ilerliyor…
Öncelikle belirtmeliyim ki bilgisayar ekranından oyun izlemek, sık sık, film izliyormuşum gibi hissettirdi. Fiziksel olarak salonda bulunmamak, tiyatronun büyüsünü yok ediyor gibi… Oyunlarda dördüncü duvarın yıkıldığı çeşitli anlar varken, bir monitörden tiyatro izlemek oldukça tuhaf hissettiriyor insana. Oyunu sahneden izlemek, hele hele en önden izleyebilme şansı yakalamak izlediğimizin içine çok daha kolay girebilmemizi sağlıyor. Jest ve mimiklere, sahnede anlatılan olaya daha kolay adapte oluyoruz. Ancak oyunda kullanılan ses ve görüntü cihazlarının kalitesi sayesinde oldukça verimli bir seyir zevki yakalandığını düşünüyorum. Ekrandan da her türlü jest ve mimiği yakalayabildim. Ara ara seyircilerden gelen alkışlar da atmosferi hissettirdi ama “sahne” bir başka tabii…
Ray Bradbury’nin bu kült eserini okumadım ancak eserin sahneleneceğini duyduğum zaman filmini izledim, o yüzden başkarakterimiz Guy Montag’i oldukça net bir şekilde hatırlıyordum ve oyunun içine ilk andan itibaren rahatlıkla girebildim. Tabii yaratılan atmosferin de buna çok büyük bir katkısı olduğunu belirtmeden geçemem.
Fahrenheit 451, kitapların yasak olduğu ve itfaiyeciler tarafından yakıldığı, tüm insanların beyinlerinin televizyonlarla yıkandığı bir gelecekten bahsediyor bizlere. Hikâye ise bu gelecekte, yaptıklarını sorgulayıp kitap okumaya başlayan itfaiyeci Guy Montag’in etrafında şekilleniyor. Genel olarak kitaplardaki sansürü, kitap toplatılan darbeleri, televizyon bağımlısı insanları, kapitalizmi, tüketim toplumunu, savaşları fona yerleştiriyor. Birçok konuyu eleştiren altmış yedi yıllık metnin güncelliği ise oldukça şaşırtıcı geliyor. Ray Bradbury’e ait bu önemli eseri izlerken ya da okurken yazar sıklıkla günümüzden de bahsediyor hissine kapılabilirsiniz.
Fatih Sönmez, Montag’in kendi içinde yaşadığı sorgulamaları ve oyunun başından sonuna kadar olan dönüşümünü oldukça etkileyici bir biçimde seyirciye geçiriyor. Erdal Beşikçioğlu’nun her zamanki müthiş performansıyla müthiş bir Beatty izliyoruz. Erdal Beşikçioğlu’yla Fatih Sönmez’i birlikte izlemek ise harikaydı. Oyun yetmiş beş dakika ama bir o kadar daha sürse hiç sıkılmadan izleyebilirdim. Beşikçioğlu ve Sönmez şahane bir şekilde Beatty ve Bay Montag olmuşlardı. İkili arasındaki enerji oldukça iyiydi ve o kadar müthiş diyaloglar vardı ki keşke hepsini aklımda tutabilseydim. Beatty’nin “Bir koyun gibi rahatça yaşamak varken neden sürüden ayrılıyorsunuz Bay Montag?” sorusu ve Erdal Beşikçioğlu’nun tonlaması oldukça etkileyiciydi. Erdal Beşikçioğlu’nun oyunculuğunun yanı sıra yönetmenliği de takdire şayan ve bu oyunun da altından başarıyla kalkıyor. Selin Tekman’ın katkıları da oyunu oldukça güçlendirmiş kesinlikle.
Oyunu online izlediğim ve belki de izlerken zaman zaman koptuğumdan dolayı olayların akışını biraz hızlı bulsam da kurguyu sevdim.
Bilgisayardan izlediğim için olabilir tam bilemiyorum ama sesin bazen çok kısık bazen de çok yüksek geldiğini fark ettim. Mekânda izlerken rahatsız etmeyecek bir sorundur belki ama ekrandan izlerken rahatsız edici geldi, özellikle dansçı kızların sahnesinde. Bir de oyundaki diyalogların anlaşılmasını bazen zorlaştırdığını düşünüyorum.
Dekoru, birçok oyunun dekor tasarımını yapan Barış Dinçel yapıyor. Açıkçası bu oyunda bir sağa bir sola döndürülen hareketli dekor olmasa da olurmuş dedim ama oyunun durağanlığını azaltmak için gerek görülmüş olabilir. Yakup Çartık’ın yaptığı ışık tasarımı müthişti kesinlikle ve bence oyunun atmosferini en iyi şekilde yansıtan etmendi.
Türkiye’nin ilk online prömiyerini izlemek oldukça ilginç bir deneyimdi. Pandemiden dolayı zorunlu bir durum olsa da tiyatroya gidebilme imkânı kısıtlı olanlar için de büyük bir fırsat olduğunu düşünüyorum. O yüzden emeği geçenleri yürekten tebrik ederim. “Fahrenheit 451” kâğıtları tutuşturmak için ihtiyaç duyulan sıcaklık derecesi… Kitaplar yakılsa bile düşünceler ortadan kaldırılamaz ve pandemiye rağmen tiyatrolar seyircileriyle buluşmanın bir yolunu bulur; sanat, yaşamaya devam eder düşüncesindeyim. Oyunu sahnede izlemeyi dört gözle bekliyorum.